22 Mayıs 2010 Cumartesi

Gül Yetiştiren Adam



Türk öykü yazarlarının önemli isimlerinden Rasim Özdenören, 1940 yılında Kahramanmaraş’ta doğdu. İlk ve orta öğrenimini Kahramanmaraş, Malatya, Tunceli gibi Güney ve Doğu şehirlerinde tamamladı. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni ve İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Enstitüsü’nü bitirdi. Mezun olduktan sonra Devlet Planlama Teşkilatı’nda uzman olarak çalıştı. Bir ara araştırma amacıyla ABD’nin çeşitli eyaletlerinde, 1970-1971’de iki yıl kadar kaldı. Dört yıl sonra, 1975'de Kültür Bakanlığı Bakanlık Müşavirliği görevine geldi ve aynı bakanlıkta bir yıl da müfettişlik yaptı.

Gül Yetiştiren Adam – Rasim Özdenören


İlgimi çeken kitabın hatırası Rasim Özdenören: “Bu kitabımı alan bir bayan, bir süre sonra hemen kitapçıya teslim etmiş. Açıklaması ilginç. Ben bu kitapta, gülün nasıl yetiştirileceği, bakımının nasıl yapılması gerektiği konusunda açıklamalar bekliyordum. Ama gül yetiştirme bilgisi yok. Hem okuduklarımdan bir şey de anlamadım. Alın bu kitabı alın !” demiş.

Kıssadan hisse: Kitabın ismi, o kitap için yeter bilgi olamaz. Kitap isimleri yanıltıcı olabilir. Alınacak kitap için ön bilgi sahibi olmak gerekir. Bilinçli, dikkatli bir okur elbette böyle bir hata yapmaz. Ama hayatında yemek kitaplarından, pembe kitaplardan başka kitap tanımamış olanlar böylesine gülünç duruma düşebilirler. Okumayı gündelik hayatında gereksiz bulan ama sorulduğunda vaziyeti kurtarmak için “Boş zamanlarımda kitap okurum” diye cevap verenleri çok gördük. Bazıları için okumak bir ihtiyaç, bazıları için boş zaman eğlencesi...

Ne yakut ve zümrüt vede zeberced / Gül taşı oysunlar parmaklarıma / Her yangında bir İbrahim bulunsun / Sümbülî havaları kuşatırken yedi renk gül havaları, her depremde gül çadırı kurulsun / Gül yağmurun bir sonraki adıdır / Gülün mecnunudur bütün çiçekler / Sonsuzluk gül, sensizlik gül, gül pusat, gül hasat / Gülü sevenlerin yoktur karası / Kurşundan beterdir gülün yarası / Düş yollara iki gözün aksada / Kavuş güle, gül seni bıraksada!

Rasim Özdenören, bir konuşmasında,

Her ne kadar 50 yıldan beri yazdığımız söyleniyor ise de 50 yıldan beri konuşan birisi değilim ben. Konuşma insanın dışa doğru yönelmesi ve kendini dışta göstermesidir. Ama ağrı konuşmayı önler. Ağrı, insanın kendi içine yönelmesini sonuçlar. Ben buna ruhun ağrısı diyorum. İnsan ruhu ağrılar çeker. O kutsalla olan ilişkisinden doğan ağrıyı çeker, kendi beninin ağrısını çeker. Gelin buna gaybın ağrısı diyelim. Bu, insanın kendi kutsalından onun kendi amentüsünün terinden boşalan bir ağrıdır.” …

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder